19 Mart 2013 Salı

vampirlerden sonra melekleri keşif : Becca Fitzpatrick'ten "Fısıltı"

Normalde bu Ibn Battuta'nın hikayesi türünden ya da Semerkant gibi kitapları, biraz da fazlasıyla ders kitabı kokan kitapları okumaya çalışıyorum son zamanlarda. Arkamdan kovalıyorlarmış, ben de öndekilere yetişmeye çalışıyormuşum gibi hepsini okumak, hepsini öğrenmek istiyorum. Bu ruh hali içinde de çoğu kez artık gözümün önünde Babil'in asma bahçeleri belirmiş halde, elimde kılıç, çivi yazılı tabletlerle geziniyor oluyorum. Sıkılmıyorum onları okumaktan, o dünyada olmaktan ama bazen iyice kayboluyorum. Bu kadar kaybolmamak için de normalde okuduğum kitapların arasında, işte iki kitapta bir falan, çocuk kitaplarından ya da son dönem popüler kitaplarından birer tane alıp elime rahatlama okuması yapıyorum bir anlamda.
Çocuk kitapları şahane oluyor aslında bunun için ama aralıkta ibn battuta ile yaşadığım olağanüstü deneyimden sonra kafamı biraz iyi dağıtayım diyerek gittim kütüphane rafından Fısıltı'yı aldım geldim.
Daha öncesinde çok duymuştum bu seriyi. Becca Fitzpatrick'in Fısıltı serisi 4 kitaplık, Cey de oldukça detaylı bir şekilde yazmıştı "Writing In Illusion"da (şurada). Uzun süredir muhabbeti ediliyor aslında bu "melekler" konusunun. Sinema ve edebiyat dünyası dönem dönem birşeyleri yeniden keşfediyor ya, parlayan vampirler döneminden sonra düşmüş melekler dönemi gelmiş. Ben gerisinde kaldım tabi geçmişte yaşayan bir kafa olarak.
Becca Fitzpatrick
Esasında kabul etmek gerek, oldukça ilginç bir konu. Neler neler çıkartılabilecek, dinler tarihinden, felsefeden, metafizikten birçok nimetler kapabilecek, fantastik kurguya tavan yaptırabilecek bir konu. Ama gelin görün ki Lidya kralı Alyattes o sikke denen şeyi bastırmayı akıl etti ve herşey ondan ne kadar çok elde ederiz'e döndü.
Demeye çalıştığım sırf çok satsın, çok para kazanalım diye bir çuval otun samanın kitap diye basılıyor olması. Tamam bunları yazanlara laf ediyoruz genelde ama hakikaten o kadar da basit yazabilen, boş insanlar olamaz ya. Mesela bu Fısıltı'nın en başlarında hikayenin temelini İncil, Tevrat gibi kutsal kitapların hikayelerinden alıp, ince dokunmuş ipliklerin başındaymışız hissi veren Fitzpatrick'in,  devamında anlamsız ergen aşklarına, boşlukta sallanan karakterlere hayat vermiş olmasını buna bağlıyorum. Bağlamak istiyorum. Çünkü öbür türlüsü içime sinmiyor, Stephenie Meyer'ın gördüğü eğitimin hatrına aslında o kadar da kötü yazan bir insan olmaması gerektiğini, o grinin tonu mudur nedir onları yazan hanımteyzeninse ne bileyim ev borcu, çocukların üniversite masrafı falan yüzünden bu işlere girmiş olduğunu hayal ediyorum. Böylesi daha sağlıklı çünkü.
Kitabın içinde neler olduğundan bahsetmeyeceğim bile. Ben iki günde okudum, büyük büyük yazıyor zaten, puntosu öyle. Bir de tabi içimizdeki iflah olmaz ergen hadi şimdi ne olmuş ne olmuş diye tutturunca gerisi geliyor. Ha ama geriye kalan 3 kitabı okur muyum...ne kadarlık ömrüm olduğunun kesin bir cevabını alırsam neden olmasın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...