22 Nisan 2012 Pazar

Tom Egeland'den Yasak Tevrat

Norveçli arkeolog Björn Belto'nun, İzlanda'daki rahip arkadaşı Sira Magnus önemli birşey bulduğunu söyleyip aceleyle onu çağırdığında karşılaştığı manzara arkadaşının kafası havuza batmış şekilde duran cesedi olur. Rahip Sira Magnus, İzlanda'nın 11.-12.yy.'da yaşamış tarihçisi Snorri'den kalma bir yazma keşfetmiştir. Björn de bulur yazmayı ancak rahibin cinayetinden sorumlu ürkütücü Araplar onun da peşine düşer. Snorri'nin yazmasından çözdüğü şifrelerle Björn, Norveç'teki ilk Hristiyanlık zamanından kalma kiliselere, mezarlara, İngiltere'deki araştırma enstitülerine, Mısır'da mezarlara ve tapınaklara, İtalya'ya, Amerika'ya, Dominik'e kadar ulaşır. Her adımında yeni bir şifreyle, peşindeki acımasız katillerle, cebelleşirken çeşit çeşit insanla, bilim adamıyla, kaçakçıyla, zenginle karşılaşır. Yavaş yavaş içine atladığı bu keşif, onu insanlık tarihinin ve bilinen dinlerin dahil olduğu çok büyük bir sırra ulaştırmaktadır.
Kokuyu aldınız değil mi? Yanık yanık Dan Brown kokuyor. Ama şimdilik tarihler açısından Egeland biraz daha önde bu konuda. Egeland de Dan Brown'ın komplo teorileri misali şeyler yazmış bol bol ama bu konudaki kitabı "Sirkelens Ende (Circle's End)" 2001'de yayınlanmışken "Da Vinci Şifresi" 2003'te yayınlandı. Bu karşılaştırmayı önceden söyleyeyim de arkasından söyleyeceklerimi ona göre düşünün.
Egeland'ın yarattığı kahramam Björn Belto Norveçli bir arkeolog. Bu "sır" temalı hikayelerinde onu kullanıyor (Dan Brown'ın Robert Langdon'ı yani). Björn bir albino, bunu kitap boyunca devamlı surette bize hatırlatıyor. Çünkü çocukluğundan beri çektiği ve çekmeye devam ettiği bir yaranın acısı bu. Gözlüklü, pek asosyal. İnsanlardan kendini dışlamış, iletişim kuvvetli olmayan, üniversitede hoca. Ama sorun şu ki, bu tanımların hepsini Björn yapıyor bize. Kendine bakış açısını en yalın, en acımasız şekilde görüyoruz ve daha sonra hikayenin ilerleyişi boyunca hep bunların tersi şeyler okuyoruz. Björn yardıma ihtiyacı olduğu her adımda hiç çekinmeden bir arkadaşından yardım istiyor, o üniversite bu enstitü gözetmeden arıyor onları, evlerinde kalıyor, birlikte araştırmaya girişiyorlar. Yeni insanlarla tanışıyor, kaynaşıyor, oraya buraya gidiyor. Bütün bunları yapıyor, sonra bir de üstüne kendine asosyal diyor, ah bu kadın bana bakmaz ki ama albinoyum ben diyor. Biz de bakıyoruz öylece, ulan ben bu senden bin kat normalim senin bu yaşadıklarının binde birini yaşayamıyorum be Björn diyoruz. Tüm kitap boyunca yaptıklarının herhangi birinde asosyallik, iletişimsizlik, dışlanmışlık falan göremiyoruz.
kitaplarım ve köpeğim diyen Tom Egeland
Sadece bunlar da değil. Björn'e diğer karakterlerin dediklerini de oturtacak bir mantık bulmak güç. Habire biri çıkıp vay Björn sen çok zeki bir adamsın, çok inatçısın, hırs küpüsün, senin yeteneklerin sayesinde çözdük şuydu buydu deyip duruyor. Ama dikkatli bir akılla takip etmişsek eğer olayları Björn her birinde yanında en azından bir insanlar çözmüş oluyor herşeyi. Hatta kendi bile çözmüyor, yardım istediği eleman çözüyor yazıyor çiziyor, Björn de haa bak gördük mü böyleymiş demek ki diyor. Sonra hoop ne oldu, Björn kahraman oldu. Bu ne tas, ne hamam. (Bu duruma uydu mu emin değilim, neyse.)
Egeland'ın bir diğer bocalayışı ise olayları çözme işinde. Dan Brown ne kadar incelikli çözümler sunuyorsa o da o kadar saçma çözümler öneriyor. Bir metin buluyorlar diyelim. Okudum, hiçbir şey yok diyor Björn bize hemen. Ne olduğunu bile söylemiyor çoğu kez. Sonra birden - niyeyse - o metni yazan kişinin başka bir metnine bakıyorlar, orada harfleri takla attırıyorlar, çarpıyorlar, titretiyorlar hoop ahanda şifreyi buldum diyor Björn. Anlamsız bir şekilde her bulduğu yazıya Sezar şifresini falan uyguluyor, hatta her yeni metinde 3-5-... şeklinde arttıyor şifreyi (Sezar şifresini biliyorsanız anladınız dediğimi). Bir yerde artık iyice coşmuştu mesela, bir metnin önce harflerinin değiştirilip, sonra baştan sondan sıralanıp, üzerine Sezar uygulanıp, en son bir de rastgele bir yöntemle sıralandığı ve bunu çözdüklerini söyledi. Sadece baktım ben cümleye. Durdum baktım. Hakikaten bunu yazdı mı diye. Maalesef yazmıştı. Dedim ya bende bir salaklık var, ya cidden bu adam bu işi bilmiyor, ya da kesinkes dalgasını geçiyor.
Ama bulduğu konuda herhangi bir kusur yok. Ona diyecek lafım olmaz. Vikingler'in Mısır seferine çıkıp, oradan önemle korunan bir mumyayı alıp önce Norveç'e sonra İzlanda'ya, Grönland'a, Dominik'e falan taşımalarını, bu mumyayı Akhenaton'la, 18.sülaleyle, Hz.Musa'yla, dinlerin ne olduğu ne olmadığıyla harmanlaması takdire şayan. Fikir şahane. Öne sürüş ve açıklayış biçiminde de ufak pürüzler dışında olay süper gidiyor. Ama işte, tutarsızlıklarına bir çözüm üretmiş olsa tadından yenmez. Şu halinde de gayet sürükleyici kitap. Ama nedense - belki tamamen önyargıdan, bilemedim - bir Amerikan yazımı gibi değil Egeland'ınki. Daha rafine, daha yavaş bir anlatımı var gibi. Dan Brown'ın o alıştırdığı tek günde Langdon'la birlikte ülkeleri koşarak geçtiğimiz anlatım yok. Björn Belto daha bir yavaş, daha bir içine dönük, daha bir pırıltısız. Bu arada ikisine de bir klostrofobi vermişler yazarlar, demeden geçemeyeceğim.
Gene de Egeland yapıyı çok daha ilginç kuruyor. Bir günümüzde Björn'ün olayları çözüşünü anlatıyor, bir dönüyor tam o arada 1000 sene önce o olayı yaşayan adamın anılarını anlatışını yazıyor, bir bulunan metnin geçtiği yılları anlatıyor. Hikayeyi 3-4 şekilde birleştiriyoruz, olay sırası yüzyıllar arasında dolanıyor, karakterlerle çözülüyor aslında. Gerektiği yerlerde işaretler, yazılar, resimler, haritalar da koyuyor elbet. Ama onlar pek başarılı değil bence.
Tom Egeland 1959 doğumlu Norveçli bir yazar. Ailesi oldukça Hristiyanken o bir süre sonra bırakmış inanmayı, lisedeyken bir dönem ABD'de okumuş, orada yanlarında kaldığı aile de Mormon'muş (Adamın bahtına). Önce gazetecelik, habercilik falan yaptıktan sonra 1988'de ilk kitabı Ragnarok'u yayınlamış (ki günümüzden bir çiftin Viking zamanına gittiği bu kitabı ben çok merak ediyorum). Asıl çıkışı ise demin dediğim Circle's End ile olmuş bir anlamda. Yine dediğim o Dan Brown olayı için de Egeland yok öyle birşey, aynı fikir aklımıza gelmiş, doğal olarak da aynı kitapları araştırıp okumuşuz demiş. Merak ederseniz resmi bir sitesi de var : TomEgeland
Kitabı bitireli neredeyse bir hafta oldu ama ben ancak vakit bulabildim bahsetmeye. Hürriyet'in Keyif ekinde görmüştüm reklamını önceki hafta. Arka kapak yazısında 1013 senesi, Viking, Mısır, Tevrat falan okuyunca gazete yazılarında mesajlar gören John Nash gibi oldum, kelimeler ışıklanıp büyüdü gözümde bir anda. Eh bir de zaten kapakta bir ankh görünce, kitapçıya nasıl gittim hatırlamıyorum (kütüphaneye gelmesini bile bekleyemedim yani o derece). E beklentimi karşıladı mı peki Egeland? Hayda hayda. En sevdiğim konuları bir araya getirilmiş buldum, araştıracak yeni konular gördüm, rünik yazı gördüm, Mısır hasretime su serptim, 528 sayfayı 3-5 günde okumanın o enfes tadına bir kez daha eriştim (hakikaten kalın kitap okumanın keyfi bir başka, 200 sayfanın altına düşünce bende gün sayısı 30'u buluyor). Pegasus olur da çevirirse diğer Egeland kitaplarını onları da keyifle okurum. Ama ne yapmam? Oturup da elimde kağıt kalem, Langdon'la birlikte yaptığım gibi, şifre çözmeye uğraşmam. Çünkü pek bir saçmalıyorsun be Björn.
Bende değil, değil mi sorun? Size de öyle gelmedi mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...