4 Şubat 2012 Cumartesi

Debbie Macomber'dan "Bir Yumak Mutluluk"

Geçmişte yaşadıklarım bana şunu öğretti : Hepimiz bu dünyaya, hayatımızı en iyi şekilde yaşamak için geliyoruz ve inanın bana, hayat saklanarak, umutsuzluklarla, pişmanlıklarla harcanamayacak kadar kısa. Dertler ve sıkıntılarla boğuşurken her gün, bir öncekinin aynısı gibi görünmeye başlıyor. Oysaki her yeni gün kendi mucizelerini de beraberinde getiriyor. Hem de en beklenmedik anlarda...
Böyle yazınca arka kapağında, aynı şeyleri bana da hissettirmesi umuduyla doğumgünü hediyesi olarak geldi bana Bir Yumak Mutluluk. İsminin ve içeriğinin vaat ettiği kendi mutluluğumuzun desenlerini örebileceğimizi ve örmemiz gerektiğini görmemiz haliyle bu durumda. Debbie Macomber kendi deyimiyle en sevdiği iki uğraşı, örmek ve yazmayı birleştirip, kolay, anlaşılır cümlelerle, kafa karıştırmayan, düzgün ilerleyen bir olay örgüsüyle oku-mutlu et kendini kitabı yazmış. Tabi bu okuyup, mutlu olma durumu normal insanlarda işe yarayan birşey. Ben maalesef unutup, bir heves daldım kitaba. Ama olmadı. Mutlu olmadım.
Çünkü ben normal insanların vereceği tepkileri vermiyorum. Biri kanserle boğuşup, yıllarını harcadığını ve yendiğini, bunun üzerine de sırf çok istediği için sevdiği birşeyin dükkanını açtığını anlatınca ben daha da heyheyleniyorum. Ne yani şimdi hayat çok kısa diye tüm işi gücü bırakıp, deliler gibi para harcayıp çikolata dükkanı mı açayım diyorum. Ya da bir diğeri annesini kaybedip, büyükannesinin yanına taşınmak zorunda kaldığı halde, öbürü 20 yıllık kocası tarafından terk edilip iş aramak zorunda kaldı, diğeri de birikimleri mahkemelik oldu diye üzülüp, sonra kendi mutluluklarını yarattı diye "oh ne de güzel oldu, bak görüyor musun her şeyde ufak bir mutluluk varmış" diyemiyorum. Yok çünkü. Biliyorum ben olmadığını adım gibi. Dahası tüm bu "çözüm" hikayeleri benim çözümsüzlüğüme zerre kadar iyi gelmiyor. Tepemin tası daha da atıyor. Bu hikayelerde insanlar ani kararlar verip, elindekileri bırakıp başka bir şeye geçebiliyorlar. Hep en sevdikleri şeyler, işleri haline geliyor. Asla yalnız kalmıyorlar. Seviliyorlar, seviyorlar. Hep bir şekilde "ve sonsuza dek mutlu yaşadılar" oluyor ki bu sinirimi daha bozuyor. Çünkü yazar ve insanlar bu saçma hikayeler üzerinden "siz de mutlu olabilirsiniz" mesajı vermeye çalışıyorlar. Olamayız efendim. Mutlu falan olamayız. Burası Seattle değil, burda örgü örerek herşeyi yoluna koyamam. Burada sadece zenginler istedikleri işleri yaparlar ve daha da zengin olurlar. Burada biz sadece mühendis olmak, nefret ettiğimiz bir işi günde 12 saat yapmak ve istemediğimiz bir hayatı yaşamak zorundayız. Öyle hayat kısa diye boşvermişim dünyaya dersek, işi bırakıp beş parasız sokağa atarsak kendimizi, mucize falan olmaz. O yüzden biz burada hayatı saklanarak, umutsuzluklarla ve pişmanlıklarla harcamalıyız. Hiç kimse bana martaval okumasın.
Evet fena dolmuşum farkındayım. Kitabın suçu değil ama. Orası kesin. Bu yüzden kitaptan bahsedeyim gene de biraz. Orijinal ismi "A Good Yarn" olan Bir Yumak Mutluluk'un, Martı yayınlarından ilk baskısı aralık 2011'de çıkmış. Ozan Aydın'ın çevirdiği kitap 474 sayfa. Ama büyük büyük yazıları, kısa cümleleri var. Ana karakterimiz Lydia Hoffman'ın bakış açısından anlatılan bölümlerin arasında diğer 3 karakter Courtney Pulanski, Elise Beaumont ve Bethanne Hamlin'in yaşadıkları da anlatılıyor. Macomber esasında bundan önceki kitabı "Küçük Mucizeler Dükkanı"nda yaratmış anladığım kadarıyla bu Lydia ve örgü kursu macerasını. Orda Alix, Carol ve Jacqueline adındaki karakterler bu kitapta da karşımıza çıkıyor. Okurlar o kadar sevmiş ki bu hikayeyi - Macomber öyle söylüyor - devam etmesini istemişler, o da yeni bir kursla devam ettirmiş işi. Ana karakterimiz Lydia tüm 20li yaşlarında hastanelerde kanser tedavisi görmüş, sonunda kurtulunca kendine bir örgü dükkanı açmış bir kadın. Ablası Margaret dükkanda ona yardım ediyor. O sokaktaki dükkanlara kargo getirip, götüren eleman Brad ile beraber Lydia. Bu kitapta bir çorap örme kursu açmaya karar veriyor ve böylece 17 yaşındaki Courtney, 30lu yaşlarındaki iki çocuk annesi yeni boşanmış Bethanne ve 60lı yaşlarındaki emekli kütüphaneci Elise ile tanışıyoruz. Kadınların her birinin ayrı dertleri var ve kitap boyunca örgü örerek, arkadaş olarak bunları birer birer atlatıyorlar.
Örgü örmeyi beceremiyorum, daha önce denemiştim. İpin nerden nasıl geçeceğini tasarlamak bana göre değil, zaten ince iş elim yatkın değil. Mutlu olmaksa örgü örmekten çok daha yeteneksiz olduğum bir konu. Bu yüzden üzgünüm gönül, kitap beni mutlu edemedi. Ama teşekkür ederim, en azından denedik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...